10 Eylül 2013

Kaybolmuş Uygarlıklar, İlkel Dönemler ve Gelecek

  

   Kaybolmuş  Uygarlıklar, İlkel  Dönemler  ve  Gelecekteki  Medeniyet

      Yeryüzünde daha önce var olmuş uygarlıklar içinde,  büyük bir ihtimalle şu anda içinde bulunduğumuz uygarlığın çok daha ilerisinde olanlar vardı. Haddi aşmış kavimlerin başına gelen felaketler neticesinde bunlar yeryüzünden silinirken bazı  etkilerini  yeni başlayan uygarlıklara taşıyorlardı.

      Zamanımızda bazen yarı insan yarı hayvan benzeri doğumların görülmesi,  kaybolmuş uygarlıkların insan genleri üzerinde sınırları aşan oynamalar sonucu yaratık türü varlıkların oluşması ve bu varlıkların genlerinin zaman zaman  baskın gelmesi sonucudur muhtemelen. Yaşanılan felaketler sonrası hayatta kalan insanlar ilkel yaşantılar sürmüşler, uygarlığı yeniden oluşturma  yolunda  işe ilk baştan başlamışlardır.
           (devam bağlantısına tıklayınız)


     Felaket sonraları manzara;  radyasyon ve  genetik oynamalar neticesinde  bilinci örselenmiş, zeka seviyeleri etkilenmiş, ilkel düzeyde algıya sahip insanlarla dolu bir çevre  olabilir. Bazılarında atalarının genlerinden aktarılan ileri teknoloji devrine ait bilgiler genlerinde kayıtlıydı.  Bazı  genler  çok  daha  fazla  deforme  olurken, bazı  genler  ise  daha  az  etkilenerek  taşınmış  olabilir  yeni ilkel  dönemlere.  Daha  ileri  seviyede  genlere  sahip  olanlar  yeni  kurulan  toplulukların  bilgeleri  sayılıyordu.  Birtakım geçmiş  ve  geleceğe  dair  bilgiler  verebilmeleri  zaten  genlerinde  kayıtlı  bilgilerden  kaynaklanıyor  fakat  halk  bunlara  olağanüstü  güçler,  falcılık,  büyücülük, tanrı vasıfları yüklüyordu.  Kimisi  bu  güçlerini  kullanarak  toplum  üstünde  egemenlik  kuruyordu.  Yeme, içme, barınma ihtiyaçlarını karşılamak için tekrar akıllarını zorluyorlar,  atalarından miras kalmış  bilinçaltı hafızalarını kullanmaya çalışıyorlardı. Yani kendileri keşif yapan değildi, bilgiler;  ataları zamanına ait yüksek teknolojinin  kendilerine genler yoluyla fısıldanmasıydı  adeta.

      Daha önce yok olmuş bu ileri teknoloji  devri dediğimiz  topluluklarda farklı olan yalnızca bilim ve teknoloji değildi elbette.  Nano teknolojinin müthiş sıçraması ile yaşam kalitesi de değişmiş, yeni düzene göre yasalar koymak gerekmişti. Örneğin, bir gözlüğün çerçevesinde bile taşınabilen, yeryüzündeki  bütün bilgileri barındırabilen minik bilgisayarlar ile aynı zamanda kişilerin her saniyesi kaydediliyor,   özel hayat  kavramında ve yaşantısında değişiklikleri zorunlu kılıyordu. Bir başka örnek verecek olursak; bu teknoloji sayesinde bir hafta hiç uyumadan yaşayabilen ve hiç performansından bir şey kaybetmeyen askerler, arıza yaptığında kendini yeniden üretebilen makineler  olabiliyordu. Belki de bütün hastalıkların çaresi bulunmuştu…

      Hayallerimizin ürünü dediğimiz  romanlar, çizgi filmler, keşfi yapılmadan önce çizilebilmiş haritalar, teknoloji  ve  bilimdeki  sıçramalar  bize atalarımızdan aktarılmış gen hafızalarından başka ne olabilir?

    Mitolojilerin oluşumu da kendilerinden önceki çağlara ait bilgilerin ilkel  bir  hayat tarzı  içindeyken yorumlanmasından başka bir şey değildi. Yarı insan yarı hayvan varlıkları hatırlıyorlar, resimlerini duvarlara kazıyorlar, ancak olağan üstü anlamlar yükleyip,  geçmişlerindeki teknolojinin ürünü canlılar olduğunu  düşünemiyorlardı. Elinde sadece avlanmaya yarayan bazı aletleri olan ve ancak bunları yapabilen düzeydeki bir topluluğun bunları keşfedebilmesi, doğru yorumlayabilmesi  mümkün değildi. Felaketler yeryüzünün her tarafında aynı şiddetle olmadığından, topluluklar felaketten etkilendiği oranda uygarlık düzeylerindeydi.    

 Yeryüzünün her tarafında  hikâyesi aynı olan, ortak kabul görmüş efsaneler vardır. Yalnızca isim ve ufak tefek ayrıntı değişiklikleri  görürüz bunlarda. Mutlak yaratıcıyı keşfedebilme yetisi Allah tarafından insan genlerine yaradılış başlangıcında konduğundan, insan;  içindeki keşif yolunda  sapmalara gidebilmiş, kendinden önceki uygarlıklara  ait  olan  bilgilerin bilinç altı etkisiyle  insansı tanrılar var etmiştir düşüncesinde.  Geçmişinden gününe daha fazla bilgi aktarabilen genlere sahip kişilere tanrısal vasıflar yüklemiştir. “Örneğin Mısır tanrılarından Osiris’in tahta geçtikten sonra ilk yaptığı işlerden biri , ilkel bir hayat süren Mısır’lıları uygarlaştırmak olmuştur. Osiris onlara ilk tarım araçlarını yapmayı, toprağı işlemeyi , buğdayı ve üzümü yetiştirmeyi , ekmek , şarap ve bira yapmayı öğretmiştir. Ayrıca ilkel Mısır’lılara ilk defa tapınak inşa etmeyi ve tanrılara tapmayı öğreten ve dini törenleri düzenleyen de Osiris’tir. Hatta ikili flütü de ilk Osiris yapmıştır.” (1)

Tanrılar; felaket  öncesi  geçmişlerinden,  günlerine taşıyabildikleri gen hafızalarının büyüklüğü oranında, maharetleri oranında değerleri ve kutsallıkları artan insanlardı. Kendilerinin  toplumdaki  diğer  insanlardan  farkını  görebiliyorlar  ve  bunu  olağanüstü  güçler  olarak  yorumluyorlardı. Oysa kaybolmuş  medeniyetlerde  yaşayan  insanlara  en  yakın  gen  özellikleri  taşıyan  ve  bulundukları  topluma  göre  daha  ileri  bir  seviye  gösteren  günümüz  alelade  insanlarından  farklı  değildi  bu tanrılar. Zamanımızda usta bir marangoz, o zaman için bir tanrıydı mesela.

         Efsanelerde günümüz anlayış ve yaşantılarından çok farklı örneklere rastlarız. Örneğin, kaldığı yere  süzülen bir ışıktan hamile kalabilen  bir bayan… Dünya’ nın hemen her yöresinde bu efsane var, yalnızca kahramanların isimleri değişik.  Nasıl oluyor da insanlık böyle bir ortak hafızaya sahip olabiliyor ve bundan mitolojiler doğuyor? Çünkü hafıza gerçekten ortaktır, dolayısı ile yalnızca yöresel isimler farkı oluşuyor. Kaybolmuş  uygarlıklarda  gerçekten  uygulanabilen  doğum  türleri, ilkel  toplumlarda  tanrısal  bir  özelliğe  bürünmüştür  anlam  verilemediği  için.    

Yeryüzünde çok önceki uygarlıklarda doğumlar nasıl oluyordu acaba? Aile ve çocuklar diye kavramları var mıydı?  Yoksa nesiller laboratuarlarda mı üretiliyordu? Belki bu isteğe bağlıydı ve aile kavramı, yaşantı şekli varsa bile çocuk sahibi olmak isteyen ebeveynler ışınlar altına yatıyordu. Hiç birbirine dokunmadan ışınlar altında beyin gücü ile temas kurabilen ve hücrelerin çoğalıp kopyalanmasıyla hem de çok kısa süreler içinde doğumlar yapabilen, yeryüzünden  silinmiş en eski atalarımızı hatırlıyor gibiyim sanki.

       Bizden  bir önceki atalarımız da hatırlıyordu ki bu hafızalarında kayıtlı olan olaylardan efsaneler oluşturdular. Efsaneler gerçek değil diyemiyoruz, yorumlar ilkel devirlerin şartlarında yapıldığı  için hatalı olmuştur  ve her mitolojiye bir ya da birçok tanrı sığdırılmıştır. Efsanelerde anlatılan olaylar aynı zamanda bizim ileri teknolojiye geçtiğimizde neleri göreceğimize ipuçları da veriyor ve biz  ilimdeki  bu gelişmeleri gözlemlerken efsaneleri zamanla daha doğru yorumlayacağız.

       Hiç uyumadan performansı yüksek kalabilen süper askerler, düz duvarlarda yürüyebilen süper adamlar, Bütün  roman  ve  çizgi  kahramanları  gerçek  olacak, efsanelerdeki hatalı  yorumlamalar düzelecek, zamanla taşlar yerine oturacak.... mı?

      Durumu  Kuran  açısından  incelediğimizde  ne  kadar  çok  seslilik  görüyoruz. Bu  zamanda   ilkel  devrin  uzantılarında  yaşıyoruz  hâlâ, kullandığımız teknoloji  ile  yeryüzünde  daha  önce  yok  olmuş  uygarlıkların  seviyelerine  gelinemedi  henüz. Kuran  açıklamaları  için  neden  her  yüz  yılda  bir  müçtehit gönderildiğine de, buna  neden  ihtiyaç  olduğuna da  bir  cevap  oluyor  bu durum. Çünkü Kuran en üst  teknolojinin, şu an  aklımızın  alamayacağı  yaşantı  türleri  zamanlarının  ötelerine  bir  yolculuk  yaptırıyor  bize. İnsanlığın  bulduğu  her  keşif, her  buluş  ve  kavuştuğu  her  teknoloji  Kuran’a  hizmet  etmektedir. Varılacak  son  noktaya  zamanda bir  yolculuktur  Kuran. Zamanın  ilerlemesi diye  bir  şey  yoktur, insanlık  tekâmül  göstermektedir.

      Bundan  2-3 yüz  yıl  sonra  gelecek  müçtehitler   örneğin kurban hakkında  hükümlerini  verirlerken muhtemelen  o devirlerde  ete  ihtiyaç  duyacak  kimse  olmayacağından, beslenme alışkanlıkları  değişiklik  göstereceğinden, günümüzden  çok  farklı  kararlar  alabilecekler. Hologram  hayvanların  kurban  edilmesi  konuları  konuşulacak  belki de. Belki  insan ve  hayvanların  bir  yerden  başka  bir  yere  gidişi  anında  ışık  hızıyla  hem  bedenen hem  ruhen  olacak. Ve  yine  belki de yeryüzüne  gönderilen  ilk  kurbanlık  koç hologram  bir  koçtu,  gökyüzünden  gönderildiğini  bildiğimiz bu  ilk  kurbanlık  hakkında  yeterince  bilgimiz  var mı?   İlerlemiş  teknoloji  devirlerinde  tüketim  için  büyük  meblağlar  ödemeye  gerek  kalmayacak,  büyük  meblağlar  bilgi  için  ödenecek.  Örneğin, kulağına  yerleştirdiği bir  mini  bilgisayar  ile bütün  meyve  nektarlarını sanal  olarak  üretip  kokusunu  aldıran, tadını  aldıran ve  doygunluk  hissi  uyandıran, yani buluşlarında  beş duyuya  hizmet  eden  bir  bilim  adamı  dünyanın  en varlıklı  insanı  olabilecek. Bunu  internet  ya da  günümüzden  daha  hızlı  bir  sistem ile insanlara çok  uygun  fiyatlara  sunabilecek, belki de yönetimler bilgiyi  bilim  adamından satın  alıp, halka  ücretsiz  sunabilecek.  Hayat  şu  an  aklımızın  almayacağı  kadar farklı  olacak  ve  yeryüzünde  şimdi  mevcut  olan  bütün  yasalar  hükümsüz   bir  tarih   bilgileri  olacak  okutulacak. Tıpkı  zamanımızda  eski  tarihi  devirlere  ait  kanunları  okuduğumuz  gibi. Gelecekte  hükmü  olmayacak  yasalar   içinde  yaşıyoruz  bu  devirde. Bizden  çok  sonraki  kuşaklar  hemen hepsini çok ilkel  bulacaklar, benim  bizden  bir  önceki  atalarımıza  ilkel  seviyelerdeydiler   demem gibi.

      Azgınlıklarından  dolayı  yeryüzünden  silinmiş  kavimlere  benzemezlerse, Kuran’a  bağlı  kaldıkları  sürece, müçtehitlerine  uyduklarında;  ne  düşünürlerse yanı başlarında hemen  üretebilecekler, nereye  isterlerse  anında  yolculuk  yapabilecekler, hangi meyveyi  istiyorlarsa  bilgisayarlarında  bir  tık  ötede gerekirse  ağaçlarını  üretip  meyvelerinden  yiyebilecekler. Her  şeyin  en  leziz  ve  katışıksız  olanını  üretebilecekler  ve  gerçek  tatlarına  varabilecekler, kısaca  bilimin  son  noktasına  yaklaşıp teknolojinin tüm  imkanlarını  kullanabilecekler. Bütün  bu  ilerlemeler  oldukça  hepsinin Kuran’da  en  ince  detaylarına  kadar  yazılı  olduğunu  görecekler. Çünkü  yine  tekrarlıyorum,  insanlığın  bulduğu  her  keşif, her  buluş  ve  kavuştuğu  her  teknoloji  Kuran’a  hizmet  etmektedir. Varılacak  son  noktaya  zamanda bir  yolculuktur  Kuran. Zamanın  ilerlemesi diye  bir  şey  yoktur, insanlık  tekâmül  göstermektedir.

    Bu  yazıda  bilimsel  ispatlar yapabilen  doneler  yoktur,  farklı  bir  açıdan  yorum  yapma  diyebiliriz  ama  yazdığım  bu yazı  bilimsel  bir  kaynak  olarak  kullanılamaz  elbette. Selamlarla


Müjgân Akyüz Dündar   
  

(1)     İnternetten,  kaynağı belirsiz  Mısır  tanrıları  hakkında  bilgi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

1=ipegin erkeğe haram olması 2=altının erkeğe haram olması 3=zina yapanın taşlanaraköldürülmesi 4=erkek ve kadinin sunnet edilmesi 5=kabir a...