1946 yılı Kastamonu doğumlu İsmail Özcan Beyin derlediği kitaptan alıntılardır.
Her bölüme 5 örnek eklemeye çalışacağım.
1. Allah Her Hakkı Korur
Kanuni Sultan Süleyman, Seyhülislâm Ebüssuud Efendi’den, manzum bir beyitle, Topkapı Sarayının bahçesindeki meyve ağaçlarına zarar veren karıncaların yok edilmesinin dinen mümkün olup olmadığını sormuş.
Beyit şöyle:
“Dirahta ger ziyan etse karınca
Günah var mıdır ânı kırınca?”
(Eğer karınca ağaca zarar verir, onu kurutursa onu yok etmenin bir günahı var mıdır?)
Şairliği de bulunun Ebüssuud Efendi, manzum soruya manzum bir cevap vermiş:
“Yarın Hakkın divanına varınca,
Süleyman’dan hakkın alır karınca.”
2. ŞANS YAVER OLUNCA
Kanuni Sultan Süleyman, kızı Mihrimah Sultanı; zekî, hırslı, geleceği parlak bir devlet adamı olan Rüstem Paşa’ya vermek istiyormuş. Rüstem Paşa bu sırada Diyarbakır valisiymiş. Saraya damat olacağı duyulunca hakkında bir sürü dedikodu üretilmiş.
Bunların en önemlisi, Rüstem Paşa’da cüzam hastalığı bulunduğu iddiasıymış. Kanuni, sarayın hekimbaşını çağırarak cüzam hastalığının en çok tanınan belirtisinin ne olduğunu sormuş. Hekimbaşı, cüzamlı bir kimsede bit barınamayacağını söylemiş.
Bunun üzerine Diyarbakır’a adamlar gönderilmiş. Bunlar gizlice Rüstem Paşa’nın çamaşırlarını kontrol etmişler ve bu sırada bir bite rastlamışlar. Böylece Rüstem Paşa’nın cüzamlı olmadığı anlaşılmış.
Bu olay üzerine devrin bir şairi su iki dizeyi yazmış:
“Olacak bir kimsenin bahtı kavı, talihi yâr
Kehlesi’ dahi mahallinde onun ise yarar.”
(Bir kimsenin bahtı açık, şansı da yaver olursa, onun biti bile yerinde, zamanında işe yarar, yükselmesine yardım eder.)
Kehle: Bit.
3. ÂDEMSIZ CENNET
Divan edebiyatının en büyük şairlerinden olan Bakî, Edirne’yi bir ziyareti sırasında; Emrî, Mecdî gibi tanınmış Edirneli şairlerle de görüşüp konuşmuş. Bu esnada yerli şairler Edirne’yi o kadar övmüşler ki Bâkî’ye, bu övgülerden gına gelmiş.
Bununla da yetinmeyip, Bâkî’nin Edirne hakkındaki kanaatini öğrenmek istemişler. İçinden kızgın olan Bakî, bu vesileyle Edirneli şairlere hadlerini bildirivermiş:
— Gerçekten şehriniz çok güzel, cennet gibi bir yer. Ama ne yazık ki içinde Âdem (adam) yok.
4. İLTİFAT
Divan edebiyatının en şiddetli hicivlerini yazmış ve bu uğurda kellesini bile vermiş olan Nefî’ye zamanının önde gelen şahsiyetlerinden Tâhir Efendi "kelb" (köpek) demiş. Bunu duyan Nefî şu dörtlüğü yazmış:
“Bana kelb demis Tâhir Efendi
İltifatı bu sözde zahirdir.
Mâliki mezhebim benim zira
İtikadımca kelb Tâhir’dir.”
(Tahir Efendi bana köpek demekle açıkça nezaket göstermiştir. Çünkü ben Maliki mezhebindenim, benim mezhebime göre de köpek temizdir.)
5. ÖNEMLI OLAN KAFANIN BÜYÜKLÜGÜ
Türklere karsı Yunanlıları kıskırtması ve Yunan yandaşlığı ile de tanınan İngiliz Başbakanlarından Lloyd George (1864-1945), oldukça kısa boyluymuş. Bazen bundan üzüntü ve kompleks duyduğu da olurmuş. Bir siyasal toplantıda, toplantı
başkanı, Lloyd George’u takdim ederken:
— Ben L.George’u her bakımdan büyük bir insan sanırdım. Gördüğünüz gibi alçacık boylu biri, demiş.
L.George sözlerine bu takdim edilişe cevap vermekle başlamış:
— Sayın başkan, benim doğduğum yörelerde insanların büyüklüğünü anlamak için çenesinden yukarısını ölçerler.
Görüyorum ki siz çenesinden aşağısını ölçüyorsunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder