28 Nisan 2011

Beş Boyutlu İmgeler Şiir Tahlili

 Beş Boyutlu İmgeler  Şiir Tahlili


Beş Boyutlu İmgeler 1 


Uyuttum Uyumayı



Gece  var  nârda  Nur' u  görmez   gözün  hiç  sesi!

Gece  var   gündüzlerin   kundakçısı   geceler!

Gece   var   altı  şarta    tecavüzün    iç   sesi!

Gece   var   beş   vakitin   varakçısı   geceler!   


Ceviz  kabuğundaki   uykuya  küsen  kafam

Bir  taraftan   rüyaya  davet eden  spiker 

Evrenler  iç  içeyken,  neresindeydi  odam?

Neredeydi   gündüzler  neredeydi  asfalt  yer?  





Bulutlara  gülmeye  tövbeli  mimiklerim

Güneş doğmasın diye  ağlıyor   şafaklarım

Gözünü  yum! Emrini  verirken  kirpiklerim 

Terliyor  rüyalarım  terliyor  şakaklarım


Tavandaki  her  ışık   yatağıma  bir  kuyu

Baş ucumda beklerken  yastık  adlı bu mezar

Hayat  cenginden  gelen  gözümün  tuzlu  suyu

Islatır  mezarımı  ıslatır  azar  azar


Bilinci  genişleten  hayatın  rengi  uyku;

Gün  ve  gecesi  'an' lık   çok boyutlu  labirent.

Uyku  olmasa da  var;  hayal, özlem  ve  korku                                                                 

Şiir  doğar  gecede,  şiir  okur  kara  kent


Ay  Güneş' i  örterken  kente  sessizlik   vasi    

Matristen  çıkar  düşler    gece  dergisi  için

Gün  ışığı  sönerken   uykum   geceye   asi    

Hayal  çizen  zihinde    hayal  sergisi  için


Uyuttum   uyumayı!  Serde   miadı    doldu 

Hokkabaz   kalemlerle   yazı  yazdım  hayata

Öldü,  ölüm  yarısı!   Gecem;   celladı   oldu 

Beş  boyutlu  imgeler   yeter  istirahata


Müjgân  Akyüz Dündar



spiker : Uyku ve rüyaya davet eden bilinç altı

varak: Altın, gümüş veya başka madenler dövülerek oluşturulan ince, parlak yaprak, altın varak.

varakçı: Varakla süs yapan zanaatkâr

Matris: Dizme makinelerinde harf kalıbı.


SİİRİN TAHLİLİ


Şiirin yazılış tarihi ve vesilesi: Şiir, bir  anda  oturulup  yazılmamış; 2010 yılı Ağustos  ayında  belirli  aralıklarla  ele  alınıp yazılmış, 26.08.2010 günü birinci  bölümü  bitirilmiştir.  Şiirin  vesilesi, şairin  uykusuz  gecelerini  farklı  bir tarzda  ifade  etme  düşüncesidir. 


Şiirin Konusu: Şair;  uykusuz  geçen  gecelerinden  dem vurmakta, uyku  ihtiyacını, rüyaların  görülüş  nedenini, dinlenmek  için  uyku  çok  mu  önemlidir? Gibi  soruların  karşılığını  aramıştır  şiirde.


Gece  var  nârda  Nur' u  görmez   gözün  hiç  sesi!

Gece  var   gündüzlerin   kundakçısı   geceler!

Gece   var   altı  şarta    tecavüzün    iç   sesi!

Gece   var   beş   vakitin   varakçısı   geceler!   


Giriş  bölümünde ; bir insanın  tüm  gecelerinin  aynı  olmayabileceğini,  bazı  geceler insanın  nefsine  yenik  düşüp, şer  işlere  bulaşabildiğini, yeryüzündeki  bütün  varlıklarda  Allah’ın  kudretini göremez  hale  geldiğini, ibadet ve gerçek  ilim  ile uğraşmadıkça da ilim  ve  din  yönünden  nasibi  azalacağını  vurgulamış. Şeytan’ın;  Allah’ı  anmaktan  uzak  tutmak  için  düşürmeye  çalıştığı  oyunlar  karşısında da  nefsin  yenik  düşeceğini  ifade  etmiştir. Gecesi  böyle  geçmiş  bir insanın gündüzünden  de hayır  olmayacağını  belirterek, böyle şerli  geceleri  aynı  zamanda  gündüzlerin  de  kundakçısı,  zarar  vericisi  ilân   etmiştir.  Böyle  gecelerin  sonucu artık  insanı ‘İmanın altı  şartını inkâr’  durumuna  kadar  götürebileceğini vurgulamıştır. Bazı  kişilerin  geceleri işte  böyledir  diye  bize  bir  tablo  sunmuş, bu  duruma herkesin düşebileceğini;  imana  tecavüz  eden  şeytanın  vesveseleri  ile  işbirliği  içinde  geceler  yaşanabileceğini sergilemiştir. 


Peygamberimizin  ‘Az  uyuyunuz!’’  tavsiyesinde  ne  mesaj  verdiğini, neden  az  uyumanın  daha  efdâl  olduğunun  sebep  ve  sonuçlarını  bulmaya  çalışmıştır. Gece  ibadetleri, yalnızken  yapılan  samimi  dualar, teheccüt  namazına  kalkılması  gibi  imanı  güçlendiren,  tazeleyen  eylemlerin yaşandığı  geceleri  ise  ‘’Beş  vakitin varakçısı’’  olarak  tanımlamış;  günde  kılınan  beş  vakit  namazın  en  güzel  tamamlayıcısı  böyle  geceleri  mükemmel  bir ifade  ile  taçlandırmıştır. 


‘’Ceviz  kabuğundaki’’  diye  başlayan diğer  bölümde,  şiire  düştüğü  kendi  notu  şöyle;


(Ceviz kabuğu: Shakespeare'in  eserinde Hamlet, 

'Ey Tanrım, ceviz kabuğunun içine hapsolsam da, kendimi bütün âlemlerin kralı gibi görebilirdim, keşke şu kötü rüyalarım olmasaydı...' diyordu.

Hastalığı onu, ceviz kabuğu olarak nitelendirdiği hareketsiz vücudunun içine hapsetmişti. 

Stephen Hawking'in  'Ceviz Kabuğundaki Evren'   kitabını yazarken bu eserden etkilendiği söyleniyor.)

Şiire  düşmüş  olduğu  bu  nottan  da  anlaşıldığı  üzere, şair;  şiirlerini  yazarken  çok  geniç  bir  pencere  kullanıyor.  Geniş  bir  kültüre sahip. Türk Edebiyatına vâkıf  olduğu  gibi, Dünya  Edebiyatına  da  ilgisi var ve  edindiği  bilgiler  ile  geniş  bir  yelpaze   sunabilmekte  şiirlerinde.   Stephen Hawking’in eserlerini  de takip  ettiğini;  fen  bilimleri, matematik, görsel  sanatlar gibi  alanlara ilgisini yine  kendisi  belirtmiştir. Kendisinin  asıl  mesleği  mimarlıktır. Bir  mimar  olduğunu  söylediğimizde zaten  nasıl böyle geniş  bir  yelpazeye  sahip  olabildiğine de  ipucu vermiş  oluyoruz. Her  ilim,  her  sanat  kendisini  ilgilendirmektedir. Ya  bizzat  çoğunun  içinde  bulunmuş, uygulamış  ya da  uygulamamış  olsa bile  diğer  sanatları da, fenleri de   incelemiştir. 

Uykuya  davet  eden  spikeri;  bilinç altına benzeterek,  rüyaların bilinç altı temizlik yaptığını ve fiziksel  rahatlamayı   sağladığını  vurguluyor  ve  bunun  için az da  olsa uykuya  ihtiyaç  olduğundan; bilinç  altı  insanı  uykuya  çağırır, buna  ihtiyaç  vardır  vurgusu  yapıyor.

‘’Ceviz  kabuğundaki  uykuya  küsen  kafam ’’  diye başlayan, vücudunu  ceviz  kabuğu  diye  tanımladığı  ikinci  bölüm;  aynı  zamanda insandaki  acziyeti  de  bildirdiği  gibi;  devamında  evren ve  evrenler  hakkında    açıklanmamış, henüz  keşfedilmemiş  kuantum  fizikçisi Stephen Hawking’in de bazı  tezlerinden  yola  çıkarak;  iç içe  girmiş    evrenler tezine, paralel  evrenler  tezine  gönderme yaparak; 

  Evrenler  iç  içeyken,  neresindeydi  odam?

Neredeydi   gündüzler  neredeydi  asfalt  yer?  


Bu  sonsuz  evrenler  içinde aslında Dünya’nın bile  bir  toz  gibi  olduğunu, insanın sahiplendiği  her  şeyin  bir  ‘’asıl  sahibi’’ olduğunu,  bu  sonsuzluk  ve  büyüme  içinde  bizim  yerimiz,  odamız, gündüzlerimiz, gecelerimiz vs  bu karmaşık  evrenlerin  neresinde? Diye  bir  soruyla,  okuyana  yeni  bir  ilimle  ilgilenme  merakı uyandırıyor. 


Bulutlara  gülmeye  tövbeli  mimiklerim

Güneş doğmasın diye  ağlıyor   şafaklarım

Gözünü  yum! Emrini  verirken  kirpiklerim 

Terliyor  rüyalarım  terliyor  şakaklarım


Şair geceyi  seviyor. Gündüz  bulutlarıyla, gündüzle  pek  arası  yok. Onlara  gülmeyi  kendisine  yasaklamış. Gecenin ilhamını, ibadetini,  gece  yaptığı  araştırmalarını  her  şeyin  üstünde  tutuyor. 

Uykusuz  gecelerinin şafağını  konuşturuyor, şafak; devamında  Güneş’i  ve  gündüzü  getireceği  için;


‘’Benim  şafaklarım,  gündüz  gelmesin  diye  ağlar. Beni,  gecenin  bereket  ve feyzinden  mahrum  bırakmak  istemez. En  büyük dostum  ve  arkadaşım, bunun  için  ağlar  dahi,  diyerek; şafağı  sahipleniyor, kendisine  dost ilân  ediyor. 


Uykunun  zaman  zaman verdiği  ağırlıkla  kapanmaya  çalışan  kirpiklerini  uykunun  davetçisi  olarak  görüyor ve  bu  davet  karşısında  bunalıyor,  terliyor. Vücut    rüya  görmek  ister, uyumadıkça rüyaların  bile bunaldığını,  bu  durumun şakaklarını  terlettiğini  vurguluyor.


Devamında  da yine  uyumakta  zorlandığı  anlardan  bahsediyor. Uzandığında; gece  tavana  vuran  her  loş  ışığı  yatağında  bir  kuyu  olarak  tanımlıyor,  kendisi  de  bu  kuyuya  düşecekmiş  gibi  bir  sıkıntı  geçiriyor.  Çünkü  fazla  uyku  onun  için  kuyuda  kalmakla  eş. Bu  nedenle  başını  yastığa  gömerse,  yastık onun  için  mezar  oluyor. 

Hayatının  her safhasında  çok  emek  vermeden  hiçbir kazanç  elde  etmediğini, çok  mücadeleleri olduğunu  söyleyen şair; bazen  geçirdiği  acıları, mücadeleleri  düşündükçe  ağladığını  ve  gözyaşlarıyla,  mezar  adını  verdiği  yastığının  ıslandığını  anlatıyor.


Bilinci  genişleten  hayatın  rengi  uyku;

Diyerek  başladığı  bölümde;  uyku  hakkında  küçük  tanımlar  yapıyor. Böylece  anlıyoruz  ki; şair, uyku ve  rüya  konularında da  araştırma  yapmıştır. Bu  tanımın  peşinde, uzun  saatler  uyumanın  çok  gerekli  olmadığını,  uykunun  rüya  görmek  için  gerekli  olduğunu  vurguluyor. İnsan  vücudunun,  kasların  dinlenmesi  ve  hücrelerin yenilenmesi  için  uykuya  ihtiyacı  yoktur. Bunlar  uyumadan da  gerçekleşiyor. Ancak  fiziksel  boşalma  için rüyaya  ihtiyaç  vardır. Her  insan  mutlaka   rüya   görür. Bu  nedenle  çok  uzun  saatler  uyku  uyumaya  ihtiyaç  yoktur. Nitekim   uyku  olmadan  da  hayallerimiz, özlemlerimiz,  korkularımız vardır  diyerek; bu  ihtiyacın  bir kısmının  uyanıkken  de  karşılandığını  ifade  etmiştir.  Edebiyat, şiir ve  diğer  sanatlardaki  eserlerin; böyle  geniş hayal  gücünü  kullanmakla  ortaya  çıktığını anlatmıştır.


Ay  Güneş' i  örterken  kente  sessizlik   vasi    

Bu  dizeyle  başladığı  diğer  bölümde,  kentin  sessiz  gecelerindeki sanat  üreten  insanları  ele  almıştır. Artık sınırsız  hayal  gücü  çalışacak, uykuya  asi  gece  başlayacak  ve hayal  içinde  hayaller  gezinecek, sanat  üretilecek; gece  adeta bir  sanat  dergisi  ve  hayal  sergisi  haline  gelecektir.


Uyuttum   uyumayı!  Serde   miadı    doldu 


Artık şair  uykuya karşı  zafer  kazanmıştır. Uykunun kullanım  tarihini  geçirmiş,  başından  uykuyu  savmıştır. Ölüm  yarısı  denilen uykuyu  öldürmüş; gecenin  zaferi  olarak  ilân  etmiştir. Gece;  uykunun celladı  olmuştur  ama  şairin  dostudur. 


Uyanıklık yalnızca  kendisine  değil, aynı  zamanda  Türk  milletine de bir  mesajıdır. Uykuda  bir  millet,  uykuda  bir  beden  onu  rahatsız  etmektedir.  Türk  milleti  ve  kendisi de  bu  milletin  bir  ferdi  olarak; her  zaman uyanık  ve  çalışkan,  hayalleri  büyük olmalıdır.



Şiirin Düşünce Boyutu 


Şiir, verdiği  birçok mesajla  okuyucuda  merak  ve  araştırma hevesi  uyandırmayı  hedeflemiştir. Farklı  bakış  açıları,  değişik  buudlar, farklı  evrenler  sunmaktadır. Temelinde iman ve  İslam düşüncesini öne  çıkarmaktadır. 


İzlek: Şair; hayatı boyunca  çileler  yaşamış, mücadelelerde  bulunmuş, yine  azmi ve  inancı  ile  tekrar  bunlara  hazır  olduğunu  bildirmiştir. Uykuda  bir  millet,  uykuda  bir  beden  onu  rahatsız  etmektedir.  Türk  milleti  ve  kendisi de  bu  milletin  bir  ferdi  olarak; her  zaman uyanık  ve  çalışkan,  hayalleri  büyük olmalıdır. 


Duygu: Şiirde; iman, bilim, evrenler  içinde  Dünya’nın yeri, uyku ve  rüya  tanımları, hayal gücünün  büyüklüğü, gecelerin;  iman  ve  ibadet  dolu  geçirilmesi  tavsiyeleri  ima  edilerek  mesajlar  veriliyor.


Görüntü 


1. Öznel / Resimsel Görüntü:  Şiirde  gece  görüntüsü hâkim. 


2. Soyut Görüntü: 


a. İmgeler: Şiirin  hemen  her  dizesi  imgelerle  doludur. Özellikle  hemen her  dizede  imge  kullandığı  için,  bunu  şiirin  adına da yansıtmıştır.


_ Nur’ u görmez gözün hiç sesi: İman ve  Allah  inancından nasibini  almamış, hiçbir değeri  olmayan  ses


_ gündüzlerin kundakçısı: İmansız, ibadetsiz  ve  ilimsiz  geçmiş  gecelerin gündüzlere bir  faydası  olmayacağı, uykusuzluğun  yalnızca gündüzden  saat  çalmaya  vesile  olarak  kalacağına  atıf.


_ altı şarta tecavüzün iç sesi: İmanın  altı  şartını  hiçe  sayan, iblisin  fısıltılarına ve  tuzaklarına  yenik  düşmüş  ruh


_ beş vakitin varakçısı: Beş  vakit  namazı  taçlandıran, gecenin  ibadet  ve  ilim  dolu  saatleri


_ Ceviz kabuğundaki: Daha önce yukarda  detaylandırıldığı  gibi, şairin vücudu.


_ uykuya küsen kafam: Uykuyu kendine  uzak  tutan  kafa


_ rüyaya davet eden spiker: Bilinçaltı, fiziksel  rahatlama  için rüyaya  ihtiyaç  olması


_  Bulutlara gülmeye tövbeli mimiklerim: Gündüzü ve  hayır  getirmeyecek  amelin kendisini  güldürmesini  istememesi.


_ ağlıyor şafaklarım: Gecesinin  bitmemesini  isteyen, onun dostu  şafak. Onun  derdini derdi  bilen şafağı da gündüz  olmasını  istemiyor, onun arzusu  yönünde  ağlıyor.  


_ ’’Gözünü yum!’’ Emrini verirken kirpiklerim: Artık  uykusuzluk  öyle  had  safhadadır ki, kirpikleri  dayanamamaktadır kapanmamak  için. Neredeyse uyuması  için  emir  veriyor, kendiliğinden kapanacak  hale  geliyor  kirpikler.


_ Terliyor rüyalarım: Neredeyse  uyanıkken rüya  görülmeye  başlanacak  hale  gelmiş  bir  uykusuzluk. Rüya  görülme  ihtiyacı  uykuya  çağırıyor, rüya  sıkıntıya  düşüyor. Vücudu  zorluyor,  şakakları  terletiyor. 


_ yatağıma bir kuyu: Tavandan  yatağa  yansıyan  her  ışığın; kendisine,  yatakta  kuyular  var  gibi  bir  his  uyandırdığını  söylemesi. Sanki  uyuduğunda  bu kuyulara  düşecek  gibi  hissetmesi, uykuyu  sevmediğine  vurgu  yapması.


_ yastık adlı bu mezar: İnsanın;  başını  yastığa  koyduğunda  başının  yastığa  gömülmesini,  mezara  gömülmekle özdeşleştirmiş, yastığına ‘’mezar’’ adını  vermiştir.


_ Hayat cenginden gelen gözümün tuzlu suyu: Hayat cengi; yaşadığı  mücadeleleri temsil  etmekte ve bunları  düşündükçe  zaman  zaman  ağladığını belirtmektedir. Gözümün  tuzlu  suyu  dediği,  gözyaşlarıdır.


_ çok boyutlu labirent: Uyku ve  rüya  tanımına  girdiği bu  bölümde  rüyayı  çok  boyutlu  bir labirente  benzetmesi. Çok  uzun zaman geçti  sanılan rüyaların,  aslında  saniyeler  içinde  görüldüğünü  vurgulaması.



_ Ay Güneş’ i örterken kente sessizlik vasi: Ay’ın Güneş’i  örtmesi, Güneş  tutulmalarını  temsil  ettiği gibi; Güneş  çekildi, yerine  Ay  geldi  ve gece  oldu  anlamına  da  gelmektedir. Birçok bölümde  bu  ikili  üçlü  anlamları  kullanarak,  şiiri  çok  zenginleştirdiğini,  çok boyutlu  hale  getirdiğini görüyoruz.


Artık  gece  olmuştur  ve  kente  sessizlik  hâkim olmuştur. Şimdi  kenti  yönetme  sırası  sessizliktedir. 


_ Matristen çıkar düşler gece dergisi için: Yine  burada  sessiz  gecelerin ilhamlara  gebe  olduğunu vurguluyor. Baskı  için  bekleyen  harfler,  artık  onun düş  dünyasında  hareketlenmeye  başlıyor. Hayallerini  dillendireceği  şiir  ve  yazılarında  kullanmaya  başlayacaktır onları. Harflerin;  bunları  yazı  olarak dile  getirebilmek  için  bir  aracı  olduğuna,  aslolanın  hayal gücü olduğuna işaret ediyor.


_ uykum geceye asi: Bunu  zaman  zaman  başka  bölümlerinde  de  vurgulamış, geceye  inat  uykuyu  reddetmiştir. 


_ hayal sergisi: Gecesi hayal  zenginliği, sanat, şiir, bilim ve  ibadet  ile  süslenmiş; adeta  bunların  sergilendiği  saatler  olmuştur. 



Uyuttum uyumayı! Serde miadı doldu 

Hokkabaz kalemlerle yazı yazdım hayata

Öldü, ölüm yarısı! Gecem; celladı oldu 

Beş boyutlu imgeler yeter istirahata


Bu  son  bölüme  geldiğimizde;  yine  her  dizesinde  imgeler  dolu  bir  bölümdür. Şiirde  öyle  imgeler  kullanılmıştır ki,  okuyan hiç  yabancılık  çekmemiş,  anlaşılmaz  bulmamış,  aynı  zamanda  bulunmuş  imgelerin  alt  alta sıralaması  değil de; gerçekten  mutlaka  bir  şey  anlattığı  yerde  kullanılmıştır. Bu  yüzden  şairin  kullandığı  imgeler şiirlerinde anlaşılmaz  ve  yapmacık, araya  sıkıştırılmış  durmuyor. Mutlaka  bir  konuyu  ifade  etmek  için  kullanılıyor. 


Yine  bu  son  bölümde yalnızca  kendisine  değil, tüm  millete bir  gönderme  yapıyor. Âdeta;  uyku  zamanı  değil, ‘’Uyuttum  uyumayı!’’  ‘’Siz de uyutun!’’ diyerek, hem  kendisine  hem  başkalarına artık

Çalışma  zamanıdır  mesajı  da  veriyor. Ondaki  uyku  artık  miadını  doldurmuştur. Şimdi  uyanık  olmanın  zamanıdır.


Hokkabaz  kalemlerden  bahsetmesi, burada  çok  ince  bir  ifadedir. Şair diyor ki,  ben  anlatacaklarımı  anlattım; siz  görebildiğiniz  kadar  gördünüz. Daha  göremedikleriniz, belki de  daha  sonra sezebileceğiniz  başka  konular da  var  şiirimde. Çünkü  sözcükleri  öyle  kullanıyor ki; sanat  açısından  farklı,  fizik  açısından  farklı,  sosyal  olaylar  açısından farklı,  din  boyutu  olarak  farklı velhasıl  tüm  sanat  ve  ilim   dalları  gözüyle  baktığımızda  farklı  yorumlar  çıkabilecek  cümleler  kuruyor.  Hokkabaz  benzetmesi, kalemini  kullanmadaki  ustalığına  gönderme  ve  aslında  şiirin  başka  açılardan da  yorumlanabilmesine  bir  ışık. 


Ölüm  yarısı  olan uykusunu  öldürüyor  ve  hayatta çok  az  uykuyla da  yaşanabileceğini, hayallerin uyanıkken de insanı  rahatlatabileceğini ifade  ediyor.

Beş  boyut ifadesi, rüya  içinde rüya  ya  da  hayal  içinde  hayal  gibi. Yahut  uyanıkken de bir olayın  hayalde  canlandırılması  ve  kişinin  o  olayın içinde  kendisini  yaşatması  gibi   diye de  düşündüm. Sanırım  burada günümüz  teknolojisinin  beş  boyutlu  sinemalara  geçişinin  aslında  sürpriz  olmadığına, insanın;  hayal  gücü  ile  bunu  başarabildiğine  bir  vurgu  var.

İnsanın  manevi  gelişimi, onun başka  boyutlarda yolculuk  yapmasını  da  sağlar.

   


Yani, Kuran  ışığında  manevi  alanda  ilerleyebilmek  anlamına  da gelmiş oluyor.


b. Simgeler: 


Gece, göz, gündüz, varak, kafa, evren, oda, asfalt, bulut, Güneş, şafak, kirpik, şakak, tavan, ışık, yatak, kuyu, yastık, mezar, kent, Ay, ser, kalem


DIL VE ÜSLÛP 


Türkçeyi; güzel  ve etkili bir şekilde kullanmıştır. Var  olan  deyimlerden ziyade,  neredeyse  kendisi  deyim  olabilecek söyleyişler   üretmiştir.


görmez gözün hiç sesi!


gündüzlerin kundakçısı


altı şarta tecavüzün iç sesi


beş vakitin varakçısı


Giriş  bölümü  özellikle,  âdeta yeni  deyimler  üretme  bölümü  gibi  olmuştur.


Şair; bazen bizi  düşünmeye  yönlendiriyor,  şaşırtıyor  ve  yer  yer  sorularla  bizi  şiirin birebir  muhatabı  yapıyor. Şiirlerde  olması  gerekli  diye  düşündüğümüz; benzetmeler,

şaşırtma, hitabet(ünlem) 

soru  yöneltme  ve  muhatap  alma (soru  işareti) 

nesneleri  konuşturma ( ’’Gözünü yum!’’ Emrini verirken kirpiklerim) gibi  

Zıtlıklar (gece- gündüz; gerçek- hayal; uyku- uykusuzluk) gibi 

Armoni ve  tekrarlar 


kullanımların  hiçbirinin ihmal  edilmediğini  görüyoruz.



AHENK, KAFİYE, REDİF, TEKRAR 


Şiir 7+7, 14 lük hece  ölçüsüyle,  çapraz kafiye  olarak  yazılmıştır. 


Şairin ahengi  sağlamak için  kullandığı  en  göze  çarpıcı uygulama, bütün  bu  sanat  uygulamalarını  yapabilirken; her  bölümün  son  dizesinde  sözcük ve  ses   tekrarları  kullanıyor.

(giriş  ve  son  bölümü  hariç,  çünkü  serinin  birinci  şiiridir ve  giriş  ve  bitiriş  bölümlerini  farklı  kullanmıştır.)


Örnekler:


  Neredeydi gündüzler neredeydi asfalt yer?


Terliyor rüyalarım terliyor şakaklarım


Islatır mezarımı ıslatır azar azar


Şiir doğar gecede, şiir okur kara kent


Hayal çizen zihinde hayal sergisi için




Şiirde  bütün  bölümlerin  zengin  ve  tunç  kafiye  ile  yazılmış  olması  ayrıca  bir   başarıdır. Giriş  bölümünde tamamen  redif  ve  kafiye  uygulaması yapmıştır.

(sesi)  redifinden  önce (hiç  ve  iç)  kafiyelerini  kullanmış,

(geceler)  redifinden  önce ( kundakçısı - varakçısı) kafiyelerini  kullanmıştır.


Zengin  kafiye  uygulamalı  tüm  diğer  bölümlerden  sonra, bitiş  bölümünde  son  mührünü  vurmuş,


miadı doldu


 celladı oldu


Diyerek  iki zengin  kafiyeli  sözcükleri redif uygulaması  gibi  kullanmıştır.


Şiirdeki  kafiyelere  baktığımızda, sesli  ve  sessiz  harf  zenginliği  içinde  olduğunu  görüyoruz.  Yani  şair  birkaç  kelime ve  sesin   içine  sıkıştırmamıştır  kendini. 


Şiirdeki  ahengi ses  tekrarları  sağladığı  gibi,  ünlü  ve  ünsüz  sesleri  kullanımındaki  başarısı da  sağlamaktadır.



Malatya İnönü Üniversitesi

Eğitim Fakültesi


Ramazan Arlı





1=ipegin erkeğe haram olması 2=altının erkeğe haram olması 3=zina yapanın taşlanaraköldürülmesi 4=erkek ve kadinin sunnet edilmesi 5=kabir a...